Sayfalar

13 Şubat 2014 Perşembe

Ebu Şeybe el-Hudri Ra. Hz. Türbesine Nasıl gidilir ?

 'Her kim La ilahe illallah' derse cennete gider.'

Kabri,Türkiye istanbul Fatih  Ayvansaray, Toklu İbrahim Dede sokaktaki Toklu İbrahim Dede kabristanı içerisindedir.YA ve dud caminin karşısında Eyüpden Unkapanına giderken sağ tarafta Hz. Ka’b ve Hamidullah El-ensari hz nin türbesinin bulunduğu Toklu ibrahim dede mezarlığındadır.











"Ebu Şeybe el-Hudri, İstanbul'da şahadet makamına erdiği kesin olan sahabedendir"

Ramazan ayı nedeniyle, ziyaretçiler, en çok, restorasyon çalışmaları olmasına ve ziyarete yalnızca 09.00-12.30 saatleri arasında izin verilmesine karşın Eyüp Sultan'a ilgi gösterirken, İstanbul'da kesin olarak vefat edip burada gömüldüğünü inanılan bir diğer sahabe Ebu Şeybe el-Hudri'nin Ayvansaray'da, Tokludede Sokağı bitiminde surlar arasındakı bulunan Toklu Dede Haziresi'ndeki türbesi yeterince tanınmıyor. Ebu Şeybe el-Hudri'nin, Hazreti Muhammed'in, süt annesi Halime'den süt kardeşi olduğu rivayet edilirken, türbe yeterli ilgiyi görmüyor.
"İstanbullu Sahabeler" kitabının yazarı, araştırmacı Necdet Yılmaz, Hazreti Muhammed'in süt kardeşi olduğu rivayet edilen Ebu Şeybe el-Hudri'nin, tıpkı Halid bin Zeyd Ebu Eyyüb el-Ensari (Eyüp Sultan) gibi İstanbul'da vefat ettiği ve kabrinin burada bulunduğu kesin olarak bilinen sahabe olduğunu, ancak yeterince tanınmadığını bildirdi.



İstanbul'da 29 sahabe kabri ve türbesi bulunurken, bunlardan yalnızca Halid bin Zeyd Ebu Eyyüb el-Ensari ve Ebu Şeybe el-Hudri'nin İstanbul'da vefat ettiği ve burada gömüldüğü biliniyor. Diğer 27 türbe ve kabrin ise daha sonradan, ölen bu kişileri anmak adına yapılan "makamlar" olduğuna inanılıyor.


"İstanbullu Sahabeler" kitabını Dr. Coşkun Yılmaz ile hazırlayan Dr. Necdet Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, el-Hudri'nin İslam ordusunun İstanbul'u kuşattığı sefere, 85-90 yaşlarında olmasına rağmen katıldığını ve burada surların önünde vefat ettiğini ve de buraya defnedildiğini belirtti.

İstanbul'daki sahabe makam ve kabirlerinden, Ebu Eyyüb el-Ensari (Eyüp Sultan) dışında yalnızcaEbu Şeybe el-Hudri'nin mezarının kesin olarak bilindiğini ifade eden Yılmaz, şöyle devam etti:

"Şeybe el-Hudri, İstanbul'da şehadet makamına erdiği kesin olan sahabedendir. Kaynaklarda, 'Yunus bin El-Haris es-Sakafi şöyle anlattı: Müsris'in babasından bahsederken şunları anlattığını duydum: Resullulah'ın ashabından olan Ebu Şeybe el-Hudri (Radıyallahu anh), Konstantiniyye surlarında beraber bulunduğumuz bir zaman vefat etti. Biz de kendisini oraya defnediverdik' şeklinde yer almıştır. Bu ifadelerden Ebu Şeybe el-Hudri hazretlerinin İstanbul surları yanında şehit olduğu, beraberinde bulunan Müsris adlı oğlunun diğer askerlerle beraber cenaze namazını kılarak, onu vefat ettiği yere defnettiği anlaşılmaktadır. Ebu Şeybe hazretleri, Osmanlı döneminin tanınmış tarihçilerinden Hüseyin Ayvansarayi'ye göre de İstanbul'da şehadet makamına erdiği kesin olan sahabedendir. 
Ebu Şeybe el-Hudri hazretleri, sura yakın bir yerde vefat edeceği zaman şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir: 'Peygamberimizin şöyle buyurduğunu işittim: 'Her kim La ilahe illallah' derse cennete gider.' Kaynakların verdiği bilgiye göre bu hadisi söyleyip vefat etmiş ve bulunduğu yere defnedilmiştir."
TÜRBE FATİH SULTAN MEHMET TARAFINDAN YAPTIRILMIŞ
Yılmaz, Ebu Şeybe el-Hudri'nin türbesinin, geçmişte Eyüp Sultan gibi yoğun kalabalıklar tarafından ziyaret edildiğini, ancak bu ilginin zamanla kaybolduğunu aktarırken, şu bilgileri verdi:

"Ebu Şeybe el-Hudri Türbesi, Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan sınırlı sayıdaki sahabe türbesindendir. Türbedarlığa fethin övülmüş askerlerinden ve devrin velilerinden Şeyh Toklu İbrahim Dede getirilmiştir. Toklu İbrahim Dede, burada daha önce inşa edilen kiliseyi mescide çevirmiştir. Tokludede Mescidi olarak adlandırılan bu mescit günümüze ulaşmamıştır. Ebu Şeybe el-Hudri Türbesi'nin ihtiyaçları için 2. Beyazıt, vakfından tahsisat ayrılmıştır. Bu uygulamalar mekana Osmanlıların ilk dönemlerinden itibaren verilen önemi göstermektedir. Bugünkü mevcut yapı ise Sultan 2. Mahmut tarafından 1835 yılında inşa ettirilmiştir. Türbe giriş kapısı üzerinde bulunan manzum kitabe, Sultan 2. Mahmud tarafından ihya edildiğini göstermektedir.
Kaynak : habertürk
                                    ------------        --------------     ----------------
Ebu Şeybe El-Hudri hz’i hicaz ahalisinden olup sebze satmakla geçinirdi. Bir rivayete göre Hz. ebu said el hudri nin kardeşidir. Hasırcızade nin beyanına göre de HZ. peygamber’in süt kardeşidir.Hicri 49 yılında Sufyan bin Avf hz nin mahiyetindeki orduyla 85-90 yaşlarında İstanbulun fethine gelmiş, Ayvansaray tarafından hücum eden kolda bulunmuş ve o hücum da şehit olmuştur.
Yüksek makamları akşemsettin hz leri tarafında keşf edilmiştir.
İbn Haceri Askalani şunları demektedir:
”- Ebu Şeybe El-hudri (r.a.) sahabedendi. hazreti Muaviye devrinde İslam orduları ile İstanbul2un fethine katılmış ve sura yakın bir yerde kendisini tanıtarak Sahabilerden Ebu Şeybe olduğunu söylemiş , bir hadis-i şerif rivayet etmiştir :
”Her kim ihlas ile La ilahe İllallah derse cennete girer.Siz kendinize güvenmeyin çalışın.”
Ebu Şeybe bundan sonra Beka alemine göçtü.Ve onu orada bir yere gömdük.”
Ebu Şeybe hz’nin kabri şerifi Toklu dede mezarlığı diye meşhur olan Ayvansaray da Ya vedud cami nin karşısındadır. Osmanlı Kaynaklarında Bu hazirede İstanbul’un fethine gelen bir çok sahabinin bulunduğu kaydedilmektedir.Bundan dolayı buraya Sahabiler haziresi de denir.
Bu hazirede aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet han ‘ın mutlu askerlerinden medfun bulunanlarda vardır. Kanun mütercimi Tokatlı Hekim Mustafa Efendi ,Çavuş Sinan İbn İskender gibi ve bu kabri şerifin türbedarı Toklu ibrahim dede’nin kabri şerifi de buradadır.
Ebu Şeybe hz’nin kabrine ilk türbe Fatih Sultan mehmet Han tarafında yapılmıştır. Sultan II. Beyazıd Han türbesinin ihtiyaçlarını karşılamak için kendi vakfından buraya tahsisat ayırmıştır. Türbe yine II. Mustafa zamanında 1696-1697 yıllarında tamir edilmiş tamir kitabesi de şöyledir
”Tamre yazdı tarih Vasıf görünce bi-pak
Bin yüz sekizde cana pak oldu ravza-i pak”
Daha sonra Çorlulu Ali Paşa 1711 yılında, Hafız Mustafa Efendi isiminde bir hayırseverde 1772 yılında türbe için tamir hayır işleri yapmıştır.
Bugünkü bina halini II. Mahmut Han tarafından 1835 yılında
edilmiştir.
Türbenin girişinde Sahaflar şeyhizade Esad <efendi’nin yazdığı ve Hattat Yeserizade Mustafa İzzet Efendi’nin kaleme aldığı şu dizeler vardır;
” Daver-i ashab-siret Şah Mahmüdü’ş-şiyem
Zatıdır girdar-ı hayr-asar ile her dem elif
Hazret-i Bu Şeybeti’l-Hudri’ye ta’zim eyledi
Türbesin tecdid ile ol şah-ı agah u arif
Gel hulus üzre dua kıl zira tebcilile
Merkad-i pak-i sahabidir bu ne’va-yı şerif
Tasliye zeylinde yad oldukça Ashab-ı Güzin
Nazm-ı ahdi ol şehinşahın ola nusret-redif
Oldu dildade melaik es’ada tarihine
Merkad-i Bu Şeybe’yi Şah-ı cihan yaptı latif
1251(1835) ”
Kaynaklar :
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul Evliyaları ve Fetih şehidleri  ; Şevket Gürel
İstanbul ve Anadolu Evliyaları  ; Mustafa Necati Bursalı , Şifa Yayınevi


---------------------------------       ----------------------------      -----------------------------
Ashâb-ı kirâmın fakihlerinden biri. Sa’d b. Mâlik b. Sinan b. Ubeyd, Adiyy b. Neccâr kabilesindendir. Babası, Medine’de İslâm’ın tebliği başladığında müslüman olmuş, Ebû Said müslüman bir ailede dünyaya gelmiştir.
Ebû Said el-Hudrî, Rasûlullah’ın hadislerinden binden fazla rivayet eden Ebû Hureyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Mâlik, Ümmü’l-Mü’minin Âişe, Abdullah b. Abbâs, Cabir b. Abdillah el-Ensârı, ile birlikte Muksirun adı verilen sahâbelerden biridir. Bu yedi sahâbî, onaltıbinden fazla hadis rivâyet etmiştir. Ebû Saîd el-Hudrî bin yüz yetmiş hadis rivâyet etmiştir. Bunlardan kırküç tanesi Buhâri ve Müslim’de yirmi altısı yalnız Buhâri’de, elliikisi yalnız Müslim’de, diğerleri öteki hadis kitaplarında bulunmaktadır (Ahmed Naim, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi, I, 26 Mukaddime).
Ebû Saîd, Medine’de Mescid’i Nebevî’nin inşasına katılmış, Bedir gazasında küçük olduğundan bulunamamış, onüç yaşında Uhud gazasına babası ile katılmış ve bu savaşta babası Mâlik şehid olmuştur. Babasının ölümünden sonra ailesinin geçimi ona kalmış ve önceleri açlık çekmiş, karnına taş bâğlamıştır. Ailenin kadınlârı, “Kâlk dâ Râsûlullâh’â git, ondan bir şey iste, herkes istiyor” dediklerinde önce gitmemiş, sonra Rasûlullah’ın huzuruna gittiğinde onun şu hutbeyi irâd ettiğini görmüştür: ”İstiğna gösteren ve iffeti muhâfaza eden insanları Cenâb-ı Hak âlemden müstağni kılar.” Bu sözü duyduktan sonra bir şey istemeye cesaret edemeden dönmüştür. Bunun sonrasını kendisi şöyle anlatır: “Rasûl-i Ekrem’den bir şey dilemeyerek döndüğüm halde Cenâb-ı Hak bize rızkımızı gönderdi. İşimiz o kadar yoluna girdi ki, Ensar içinde bizden daha zengin bir kimse yoktu” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 449)
Ebû Said, Benû Mustalik ve Hendek gâzâlarına da katılmış, seferlere çıkmıştır. Hudeybiye, Hayber, Mekke’nin fethi, Huneyn, Tebük gazalarında bulunmuştur. Rasûlullah’ın on iki gazasında yer almıştır (Sahîh-i Buhâri, II, 251). Hz. Ömer ve Osman devirlerinde Medine’de fetvâ vermiş, Hz. Ali devrinde Nehrevan savaşında bulunmuştur. Haricilere ilişkin şu rivâyeti vârdır:
Bir gün Rasûlullah bir şeyleri taksim ederken bir adam geldi ve ona: “Yâ Râsûlullâh, âdalet üzere hareket et” dedi. Râsûlullâh, “Ben adalet etmezsem kim eder?” buyurdu. Hz. Ömer âdâmın kellesini uçurmak istedi. Rasûlullah buyurdu ki: “Hayır bırak. Onun öyle arkadaşları olacak ki, onlar sizin namazlarınızı, oruçlarınızı beğenmeyecek, fakat onlar bir ok yayından nasıl çıkarsa dinden öyle çıkacaklar. Bunların içinde öyle bir adam bulunacak ki, memelerinden biri kadın memesi gibidir. Bunlar, insanlar bir fetret içinde iken zuhur edeceklerdir.” Ve o sıradâ bu adam hâkkında şu âyet nâzil oldu: ”Adamlar içinde öyleleri vardır ki, sen sadakayı dağıtırken seni kaşla gözle muâheze ederler.”, “Sadakalar hakkında sana dil uzatanlar vardır. Onlara verilirse hoşnut olurlar, verilmezse hemen öfkeleniverirler. Eğer onlar Allah ve Rasûlü’nün kendilerine vermiş oldukları şeylere razı olsalar ve ‘Allah bize yeter; O ve Rasûlü bol nimetinden bize verecektir; doğrusu biz Allah’a gönül bağlayanlardanız’ deselerdi daha hayırlı olurdu” (et-Tevbe, 9/58-59).
Ebû Said bu hadisi naklettikten sonra şöyle demiştir: “Şehâdet ederim ki, Rasûl-i Ekrem bu sözleri söylemiş, yine şehâdet ederim ki, bu adamı Hz. Ali katletmişti. Bu adam teşhis olunurken vakta yerinde bulundum, onun Rasûl-i Ekrem’in tarif ettiği gibi olduğunu gördüm.” Hicretin 36. yılında olan bu olaydan sonrâ Ebû Sâid 60. yılda Kerbelâ faciasına şâhit olmuştur. 63. yılda Medine halkı isyan edince ve Yezid’e karşı çıkârak Abdullah b. Hanzala’yâ bey’at edince Ebû Said de bu harekete, kâtılmıştır Ancak Yezid’in kuvvetleri ile Medineliler çarpışırken iki tarafın da bu savaştan bezgin olması ve Ebû Said el-Hudri’nin silahını bırakması ve esir olarak Şam’â götürülerek orada Yezid’e bey’at etmesi, Abdullah b. Ömer ile arasının açılmasına yol açmıştır. Abdullah ona: ‘Sen iki emire mi bey’at ettin?’ demiş, İbn Ömer buna müteessir olmuş ve, “Nass, bir emir etrafında toplanmadan iki emire bey’at doğru değildir” demiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 111, 29-30).
Ebû Said, H. 74 yılında seksenbir yaşında vefât etmiştir. Ashâbın fakih ve âlimlerinden olan Ebû Said’in Abdurrahman, Hâmza ve Sâîd adında üç çocuğu olmuştur. Ebû Saîd’in rivâyetlerini nakledenler arasında Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. Abbâs, Enes b. Mâlik, İbn Ömer, Ebû Katâde, Ebû Tufâyl, Saîd b. el-Müseyyeb, Târık b. Şihâb, Atâ, Mücâhid… bulunmaktadır. Talebelerinden Kuz’a Ebû Saîd’e, Rasûlullah’ın namaz kılma şeklini sorduğunda Ebû Said şöyle demiştir: “Rasûl-i Ekrem öğle namazına durdukları zaman birimiz kalkar, Baki’ye gider, ne işi varsa görür, ondan sonra evine gelir, abdestini tazeler, sonra mescide döner, Resul-i Ekrem’i birinci rekâtta bulurdu” (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., 111, 35). Ebû Said’e, “Siz bu hadisi bizzat Rasûl-i Ekrem’den mi duydunuz? ” diye soran Kuz’a'ya o şöyle cevap verir: “Ben Rasûl-i Ekrem’den duymadığım şeyi nasıl naklederim? Evet, bizzat Rasûl-i Ekrem’den duydum.” Medine valisi Mervân’ın bir gün bayram namazında, namazdan evvel hutbe okumasına cemaatten biri “sünnete muhâlefet ediyorsun” diye karşı çıkmış, Ebû Said de şöyle demiştir: “Bu zat vazifesini ifa etmiştir. Rasûl-i Ekrem efendimizden duydum: ‘İçinizden biri bir kötülüğü görür ve onu eliyle yok edebilirse hemen onu yok etsin; eliyle yok edemezse diliyle yok etsin, o da olmazsa kalbi ile yapsın. Bu da imanın en zayıfıdır” (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 10).
Ebû Saîd, Rasûlullah’tan her duyduğunu her zaman rivâyet etmemiş, ihtiyaç duyduğu zamanlarda, sünnetin yanlış uygulandığını gördüğünde hadis rivâyet etmiştir. O, yoksullara, öksüzlere yardım etmiş, onları evine alarak barındırmış ve terbiye etmiştir. Leys, Süleyman b. Amr bunlardandır.
Ebû Said el-Hudrî’nin rivayetlerinden bazıları:
“Üç mescidden başkasına ziyaret maksadıyla yola çıkılmaz. Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksâ. ”
“Bir adam bir yere girmek için üç kere izin ister, ona izin verilmezse geri dönmelidir.”
“Hayırdan ancak hayır çıkar, hayırdan ancak hayır gelir. Hayır ancak hayır getirir, fakat hayrı hakkından alan berekete nâil olur, hayrı haksız yoldan alan bereketten mahrum olur. ”
”Kalpler dört çeşittir; Temiz ve nurlu kalpler; perdeli ve karanlık kalpler; çarpık kalpler; karışık kalpler. Temiz kalpler mü’minlerin kalbidir; iman bu kalplerin çorağıdır. Perdeli ve karanlık kalpler kâfirlerin kalpleridir. Çarpık kalpler münâfıkların kalpleridir; bunlar hakkı tanır, fakat onu inkâr ederler. Karışık kalpler içinde hem iman hem nifak bulunan kalplerdir; bu kalplerde kan da var, irin de var. Bunların hangisi galebe çalarsa o kalp de, o hal ve mâhiyeti alır. ”
“Dünya yemyeşil ve tatlıdır. Cenâb-ı Hak, sizi dünyaya halife yapıyor. Sizin ne yapacağınıza bakıyor, Allah’tan sakının dünyadan korkun İnsanların en hayırlısı, kolay kolay kızmayan, çabuk uyum sağlayandır. İnsanların en fenası çabuk kızan ve uyum sağlamayanıdır. Gaddarlığın en büyüğü bir yöneticinin emri altındakilere zulmetmesidir. Hakkı bilen bir kimse, sakın insanlardan korkarak ve çekinerek hakkı söylemekten çekinmesin. Cihadın en faziletlisi zâlim bir hükümdar karşısında söylenen sözdür. ”
“Birtakım yöneticiler türeyecek, onların etrafını birtakım adamlar saracak, bunlar zulm edecekler, yalan söyleyecekler. Bunların yanına giren, onların yalanlarına inanan, onlara zulümlerinde yardım eden benden değildir, ben de ondan değilim. Bunlara karışmayın, bunların yalanlarına inanmayın; bunların zulümlerine yardım etmeyen kimse benden, ben de ondanım ” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 6-24).
Şamil İA
www.islamiyet.gen.tr

Dua bekler dua ederim...

2 yorum: